Bedene uygulanan çekme itme mekanik güçleri hücreler arası yapıya etkisi tıpkı gevşek örülü bir kazağı bir ucundan çekmeye benzer. Sol ayak bileğinden gelen baskı sağ kalça çevresi fasyal ağları (Bağ Doku) gerecektir. Hücre dışı ortamdaki gerginlikler son bulmadığı taktirde çekirdek içindeki DNA iplikçiklerin de bası/çekme gibi fiziksel-kimyasal tazyiklerden etkilenerek strüktürel değişime gitmesi kaçınılmazdır.
Germe/esneme egzersizlerindeki fasyal germelerle hücre çekirdeği içerisindeki DNA ipliklerinin de esnetilerek dengelenmesine olanak sağlayabilirler. Kronik enflamatuar/dejeneratif hastalıklarda fasyal germeyi hedefleyen egzersizlerin ön planda tutulması hücresel yenilenmeyi hızlandıracaktır.
Hücrenin etrafındaki Mekanik Ortam, Genlerinizin Çalışma Şeklini Değiştirebilir.
Bağ doku, hücre dışı matriks içeriği bedenin farklı yerlerinde farklılık arz etmektedir. Dokunun fonksiyonlarının özelliklerine göre görevleri de değişkenlik göstermektedir. Örneğin kemik- kıkırdak hücreler arası destek hattında yoğun bir şekilde pozisyonlanmaktadır. Bu yapıların fonksiyonlarının devamı için daha kalsifiye (kireçli) formdadır.
Tendonlarda ip/urgan gibi daha sağlamdır.
Bağ Doku ile Hücre Dışı Matriks Dengesi Önemlidir
Bedenimizdeki tüm dolaşım bu lifli ve jelimsi hücreler arası ağlardan geçmek zorundadır.
Dokuların beslenmesini belirleyen iki önemli faktör:
- Sert Fibröz ağların/matriksin yoğunluğundaki değişim
- Hücre arasını dolduran Temel Maddenin kıvamı/viskositesi.
Maruz kalınan fiziksel itme çekme streslerine karşı bedenin sabitlenmesi için hücre dışı ortamda daha fazla dayanıklı bağ doku iplikleri üretilecektir. Bu durum hücre dışı ortamdaki matriksin sıvı oranının düşmesine neden olacaktır. Eğer sıvı oranlarında düşüş yaşanmaya başlarsa, bütün hücreler arası kesintisiz bir şekilde akması gereken hayati destek hattının fasyal ağ molekülleri arasından geçmesi zorlaşacaktır, hatta engellenecektir. Bu dokuların beslenmesini ve atık uzaklaştırmasını bir o kadar zorlaştıracaktır. Yani bu durumda sosyal birliktelik ve dayanışma halinde olması gereken hücreler, özelleşmiş olan salgılama-kasılma-iletim görevlerinden vazgeçerek sadece ‘hayatta kalma’ moduna geçeceklerdir. Doğu tıbbı bu fenomene bir isim bile bulmuştur.
Tıkanma Sendromu
Eğer bu hücre dışı matriksin içeriği doku fizyolojisine uygun olmayan hale gelmeye başlarsa destek olduğu hücrenin dejenerasyonu da kaçınılmazdır. Örneğin, eğer sakroiliak eklem seviyesinde inflamasyon, kemik ödemi gibi fizyolojik olmayan reaksiyonlar süreğen hale gelirse hücre dışı ortamın fibröz çeşitliliği yoğunlaşarak değişmeye başlayacaktır. Kollajen (özellikle Tip 3) gibi sert fibröz elemanların artışı ile birlikte hareketli olan sakroiliak eklem aralığı kapanarak kemikleşecektir.
Hücre dışı matriks içeriğindeki denge hücre yerleşimini ve bu yerleşimin devam ettirilmesini yakından etkilemektedir. Bu dengenin önemini özellikle Romatoid Artrit, Ankilozan Spondilit gibi kas-iskelet sistemin şikayetleri ile hissediyoruz. Klinik tabloların progresyon (ilerleme) ve regresyonunda (gerileme) dokuların yeniden şekillenme evrelerinde bu dengenin önemini görmekteyiz.
Bağ Doku Mühendisliği ve Hücre Yenilenmesi
Bu ve benzer hastalıklarda fasyal iskelet yapılarının yeniden şekillenmesini hedeflediğimizde matriks dengesini hesaba katmak zorundayız. Doku mühendisliği’ uygulamalarında (prp, kök hücre, prolo, nöroprolo vb.) bu durum önem kazanmaktadır.
Besinlerin hücrelere ulaşmasına ve hücre metabolit/toksinlerinin uzaklaştırılmasına olanak sağlayabilmek için hücreler arası kimyanın akışını serbestleştirmemiz gerekiyor. Bunu sağlamak hareket üzerine kurgulu tedavilerin temel amaçlarındadır. Elbette temel maddenin kıvamını beslenme ve genetik alt yapı yakından ilgilendirmektedir. Ancak travma, yetersiz hareket, fiziksel aşırı yıpranma sonucu çekme ve itme güçlerinden doğan etki ile akışkan fasyal sistem bloke edilecektir. Sonuç olarak Fasyal zincirlerdeki germe-esnetme protokollerinin uygulanması hücreler arası ortamların tekrar nemlenmesini ve hareketlenmesini artıracaktır.
Ankilozan Spondilit – Hücre Temelli Bir Çalışma
Ankilozan Spondilit gibi inflamatuar hastalıklara yaklaşımda “yenileyici tıp” konseptlerinde HÜCRE temelli çalışma hedeflenmektedir. Bu yaklaşımda hücre içi ile dışı arasındaki etkileşim ele alınmak zorundadır.
“Ankilozan Spondilit ve Fasya İlişkisi” Konulu Yazımız Yayında!
İnsan aslında yapısı itibariyle SU ve TUZ’dur, yani akışkan bir sıvı ve elementlerden oluşmaktadır. Bu sıvı ve elementlerin tüm beden hücrelerinde konumunu koruyabilmesi için bağ doku ağlarına ihtiyaç vardır. Tıpkı meyvelerin yapısında olduğu gibi.
Siz bir insana dokunduğunuzda, birbiri ile bağlantılı tüm molekülleri ile temas etmiş oluyorsunuz. Her temas DNA’nızda bir iz bırakır.
Moleküler Etkileşimleri
Organların ve sistemlerin fonksiyonlarını anlamaya çalışmak ve moleküler etkileşimleri incelemek bizim ana hedefimiz olmuştur. Ancak nasıl şekilleniyoruz, koşulların değişimi ile birlikte strüktürel yapımız nasıl değişiyor, tıp henüz yeterince inceleyememiştir.
Bir iç-dış yüklenme karşısında kalça veya diğer eklemlerin yükü emme yetisi ve remodelingi ne şekilde gerçekleşiyor soruları tam olarak sorulmamıştır. Biz ancak iş bittikten sonra ‘tedbir’ almayı benimsemişiz. Tıpkı Ankilozan Spondilit hastasında teşhis koyma aşamasına kadar en az on yıl geçirdiğimiz gibi. Bunun sonucunda hücre seviyesinde başlayan sapma, eklemlerin, kemiklerin yok olmasına doğru ilerler.