KASLAR NEDEN AĞRIR?
1. SİNİR İLETİMİ BOZUK BİR KASIN TEPKİSİ
Bedende bir yer ağrıyorsa sağlık çalışanları olarak bizler şefkatli ellerimizle o bölgeyi bir an önce tedavi etmenin kaygısına düşeriz. Ağrılı bölgeye masaj yaparız, nöralterapi, blokaj uygulamalarımız ve ağrı kesiciler ile AĞLAYAN KASIN ağlayan ağzını kapatırız. Yani kaslar neden ağrır sorusuna cevap bulmadan, ağlamayı kesmeye çalışırız.
Aynı muameleyi çocuğumuz ağladığında da yapar mıydık?
Otoimmün nedenle nöraldefisit yani sinir ileti yetisinde gerileme olduğunda ya da yaşantımızın seyri esnasında gelişen sinir basısı durumunda kaslara doğru aktarılması gereken nörolojik impuslar azalmaya başlayacağı gibi tamamen de kesintiye uğrayabilmektedir. Sonuçta bu kesintinin daha distalinde (aşağısında) yer alan kaslar fonksiyon kaybıyla birlikte, gerekli fizyolojik gergin durumlarını da koruyamayarak hipotoniye uğrayacaklardır. Bu zarar görme karşısında merkeze haber iletme kanalları da kesildiği için kaslarda ağrı ve sızı da oluşamaz. Yardıma muhtaç olduğu halde sesini duyuramayan kasla ne kasın sahibinin ne de şefkat elini uzatmaya çalışan sağlık mensuplarının hasarlı bölgeyle ilgilenmek aklına gelmez.
AĞLAMAYAN ÇOCUĞA MAMA DA VERİLMEZ.
Peki, biz mamayı kime veririz? Çalışmayan kasın yerine iki kat çalışmak zorunda kalıp takatinin üstünde yük çekmek zorunda kaldığı için AĞRIyla sızlanan diğer kaslara veririz. Bu durumda ağrıyı dindirmek için yapılanlar mama yerine geçer mi?
-
NEDEN KASLARIMIZ AĞRIR? HASAR GÖRMÜŞ KAS-SİNİR MUAYENESİNDE NELERE DİKKAT ETMEMİZ GEREKİR?
Henüz tedaviye alınmamış hastanın nörolojik sinir yapısını incelerken-muayene ederken ilk sırada yüzeyel duyu, sonra derin duyu ve en son olarak motor fonksiyonlara bakılması gerekir.
Tedavi uygulandıktan sonra tekrar muayene ederken ise ilk bakacağımız parametre motor fonksiyondur. Yani klinik iyileşme sağlandıkça önce motor sonra derin en son basamakta ise yüzeyel duyu geri kazanılacaktır.
Yani yüzeyel duyu kaybı oluşturacak kadar çok hafif sinir-kök basısında aynı zamanda sinirin inerve ettiği alanda ağrı duyusu da vardır, bası derinleştikçe ağrı ortadan kalkar uyuşma / keçeleşme devam eder.
Hasta ağrısı kaybolduğu için sevinir, ancak bu durum kliniğin ağırlaştığının, motor kayıp var olduğunun göstergesidir. KAYBEDİYORSUN…
Sinir basısı yavaşa yavaş ortadan kalktıkça ilk önce motor fonksiyon geri gelmeye başlayacaktır, yani kol-bacağın hareketi geri gelecektir. Hatta bu esnada kaybolan ağrı duyusu da yeniden başlayacaktır. Bu ağrı duyusu, iyileşme evresinde henüz enflamasyon devam ettiği için olmaktadır. Bu durum hastaya bildirilmelidir.
AĞRIYA SABRET, KAZANIYORSUN…
Sinire olan bası seviyesine göre KASTA üç belirti ve bulgu ortaya çıkabilir:
1.Bası hafifse duyusal kayıp yani kasın hissetme yetisinde azalma.
2.Kas tonusunda kayıp.
3.Kas hareket kabiliyetinde azalma.
-
KAS NEDEN AĞRIR?
Baskı gören kas neden ağrımıyor, çünkü çalışmıyor. Çalışan kas neden ağrıyor, çünkü tek kişilik gıda aldıkları halde iki veya daha fazla kas yerine çalışmak zorunda kalmaktadırlar.
Eğer hasta bir kasında ağrı ile geliyorsa bu onda statik veya dinamik mekanizmalara adaptasyonun bozulduğunun göstergesidir.
Baskı alanın altındaki kaslarda kasılma, boy kısalması gerçekleşmez, bunun yerine kompanse eden kaslar kasılır ve gereğinden fazla kasılarak kendini salıvermiş bölgeleri toparlamaya çalışırlar.
Bu bilgileri örneklerle pekiştirelim:
- Bel ağrısı çeken bir hasta düşünelim. Bel lordozu artmış.
GÖBEK ÇIKMIŞ
Uzun süredir bel ağrıları mevcut. Bel çukuru artmış, yani lomber lordoz derinleşmiş. Bir kişi sık-sık beline masaj yapılmasını istiyorsa bu bize o bölgedeki kasların lif boylarında kısalmanın ve refleks olarak sürekli kasıldığının belirtisidir.
Yürüme eyleminde bacağın arkaya götürülmesini yani ekstansiyona gitmesini sağlayan en önemli kas Gluteus maximustur, yani kalçanın kabarıklığını oluşturan en dıştaki kastır.
Sık olarak bel ağrısı şikâyeti olan hasta gruplarını değerlendirdiğimizde, genellikle gluteal bölgedeki (kalça) kasların zayıfladığı tespit edilmektedir. Bu durumda hasta yürüme evrelerinde bacaklarını kaldırabilmek için belini öne doğru götürerek çukurlaştırır. Eş zamanlı olarak bel kaslarını kasmak suretiyle lif uzunluklarını kısaltarak sorunu çözmeye çalışır. Özetle sırt-bel kasları başka kaslar yerine de çalışma gayretine girmiştir.
Bu durumda bele masaj yapmanın bir anlamı yoktur. Refleks tekrar geri gelecektir.
Hasta herhangi bir yerinde ağrıyla geldiğinde bilmeliyiz ki onun statik ve dinamik durumlara karşı adaptasyon mekanizması bozukluğu var demektir.
1. Yine sırtı ve beli ağrıyor ve lordoz düzelmiş.
KARNI BELİNE YAPIŞMIŞ
Kamburluğu (kifoz) da artmış bu tip hastalarda belli yürüme mesafesi sonrasında karnında ağrılar başlamaktadır. Bu bilgi bize karın oblik kaslarının kasıldığının belirtisidir. Bu oblik karın kasları alt kosta arkuslarına (kaburga yayı) yapıştıkları için gerginliklerindeki değişim kaburgaların çekilmesine ve skolyoza da zemin hazırlar.
Bu vakada da çalışma fonksiyonun gerileiş bazı kaslar vardır. Beden yükünü taşımak ve harekete devam etmek zorunda olan vücut, adaptasyon mekanizmaları gereği oblik karın kaslarının lif boylarını kısaltarak kendince çözüm getirmeye çalışmaktadır. Bu klinik tablolar genellikle pelvise yapışan rectus femorisin gevşekliği yüzünden ortaya çıkmaktadır.
ÇALIŞMAYAN bacak ön tarafındaki kaslar, yükü taşıyan ve bu esnada AĞRIYI ÇEKEN karın kasları olmaktadır.
Hasta hiçbir zaman çalışmayan kası size tarif edip söyleyemeyecektir. Yani onun çalışıp çalışmadığını bilmez veya farkında değildir. Sadece adaptasyon sağlamaya çalışan kasla ilgili şikâyetini size söyleyecektir. Yürürken sırtım kasılıyor veya ağrıyor veya karnımda ağrılar oluyor gibi.
Önce çalışmayan kası onarmak sonra antreman yaptırmak gerekiyor. Bu rehabilitasyonun başlangıç kriteridir.
4. AĞRI VARSA, ADAPTASYON BOZULMUŞ DEMEKTİR
HASTA 1: Uzun süre ayakta durmakta zorluk çekiyorum, diyen bir hasta düşünelim. Sol kolda uyuşma, sol omuz çevresinde ağrı, bardağı elde tutmada zorluk, sol el soğuk ise bu o ekstremiteye giden sinirin baskısını göstermektedir.
Hastayı değerlendirdiğimizde, ayakta iken sol göğüs üzerinde omuza yakın bölgede elle palpasyon esnasında ağrı oluşmaktadır ve omuz seviyesine baktığımızda ilgili taraftaki omuz yukarı konumda yer aldığını görmekteyiz. Hastayı oturur pozisyona getirip şikayetlerini tekrar değerlendirdiğimizde hepsinin kaybolduğunu tespit ediyoruz.
O ZAMAN BU BİR FONKSİYONEL DURUMDUR.
Yani bu bir adaptasyon mekanizmasıdır.
Nedene yönelik muayenemizi devam ettirelim. Hasta ayakta iken yani bedenin kas zincirleri devreye girdiği bir pozisyondayken, sırayla bir dizini hafif kırmasını istiyoruz. Örneğin sağ bacağının üzerinde duruyor sol bacağını kırıyor bu esnada şikâyeti artıyor. Bacakların pozisyonunu değiştirdiğimizde omuz seviyesi düzeliyor ve pektoral ağrı kayboluyor.
Bu durumda hangi bacağını dik tuttuğunda şikâyeti artıyorsa problem onda demektir (tabii ki hastayı oturtup şikâyetlerin kaybolduğunu görerek tanı ayrımına gitmemiz gerekir)
Omuz Ağrısı Dediniz, Bacak Çıktı, Ne Yapacağız Şimdi?
HASTA 2: Bilgisayar başında uzun süre oturamadığını beyan ediyor hasta. Hiperaktif olduğunu, sürekli gününü ayakta geçirmek istediğini söylüyor. Bir toplantıda uzun süre oturmak işkenceye dönüşüyormuş. Uzun süre oturmak zorunda kaldığında omuzlarda, boyunda ağrı başlıyormuş, kulaklarda çınlama oluyormuş. Kolda uyuşma hissediyormuş.
Değerlendirmeye başladığımızda hastanın ayakta iken hiçbir şikâyet ve bulgusunun olmadığını tespit ediyoruz. Birinci hasta örneğinde olduğu gibi sırasıyla sağ ve sol ayak üstünde durmak suretiyle herhangi bir sorun olmadığını teyit ediyoruz. Omuz seviyeleri eşit, pektorallerde ağrı yok vb.
Hasta oturunca omuz kalkıyor (ellerimizi omuzlarına koyarak nefes alması esnasında hareketi izleyebiliriz), ve pektoralde ağrı başlıyor.
Hata payını azaltmak için durumu tekrar test edelim. Hasta ayağa kalkıyor, omuz-pektoral-trapez ağrısı yok. Oturuyor, tekrar omuz yukarı kalkıyor ve ağrı başlıyor.
Peki, Sorun Bu Sefer Nerededir?
Oturduğunda şikâyet oluyorsa bu sefer sorun bacaklarda değildir demektir. Peki nerede? KALÇADA. Yani sinir, pelvik bölge seviyesinde baskı görmektedir. Sinir engellenirse, onun iletide bulunduğu kaslarda direnç kaybı başlayacaktır. Tonusu kaybolan kas aynı zamanda büyük bir kas zincirinin de halkası olduğu için tüm hat boyunca problem gelişecektir.
Peki, Problem Neden Oturunca Başlıyor?
Pelvis, genel olarak eğik duruş sergilemektedir. Pelvis kemiklerini bir arada kalmasını sağlayan, ona tutunan ligament (bağ) ve kaslardır. Eğer bağ ve kaslarda yeteri direnç sağlanamazsa kemiklerin bir arada kalma yetisi zayıflamaya ve daha yayvan/yatık hale gelmeye başlayacaklardır. Bu durum çevre dokuların fizyolojik gerginliklerinin değişmesine ve fasya (zar) hareketlerini engelleyecektir. Aynı zamanda bu durum sinir damar pakelerinin baskı altında kalmasına neden olabilmektedir.
Hasta oturunca leğen bölgesindeki kaslar beden pozisyonunu korumaya yardımcı olmayınca aynı zincir üzerinde yer alan kol ve omuz çevresi kasları devreye girmektedir. Bunun için de hasta oturduğunda kol ve omuz çevresi kaslar, zayıf kaslar yerine de çalışmak zorunda kaldıkları için ağrıyla sırtlandıkları yüke tepki verirler.
Bizim bu durumu görmemiz gerekiyor. Hastaya neren ağrıyor diye sormamalıyız, ona neresinin ağrıdığını biz anlatmalıyız.
Bu hastaya HEKİM, OSTEOPAT gözüyle baktığımızda neresinin AĞLADIĞINI ve nerenin AĞLATTIĞINI sormadan da GÖRÜRÜZ:
- Hastanın sol omuzu oturduğunda yukarı kalkık ve ön-içe dönüktü.
- Sol kol ve elde benek-benek renk değişiklikleri var ve hafif soluk mavimsidir. Bu kolunun dolaşım/sinir iletiminde aksamaya işarettir.
- Bu hasta sürekli işlerini ayakta yapmayı sevdiğini belirtiyor. Çünkü ayakta sağlıklı bir biriyken, oturduğunda ise virane bir enkaza dönüşüyor.
Bu vakalarda devreye giren boyun manuelterapisi, sinir blokaj ve masaj vb. uygulamaların hiçbir anlamı yoktur. Omuz-boyun eklem çevresi kasları üzerine çalışarak o bölgeleri iyileştiremezsin. Şikayetleri geri getirerek beden, içten gelen tepkisini tekrar ortaya koyacaktır.
Ne yaparsanız yapın organizmayı yenmek mümkün değildir, onunla sadece anlaşma yapabilirsiniz. Biz ağrıyı yenmeye çalışıyoruz. Ağrıyla mücadele edilmez, çünkü o bir reflekstir. Bu bir inflamsyon, ödem, enfeksiyon değildir, sadece bir reflekstir. Yani BİR GÖLGEDİR. Bu durumda da siz gölgeyle savaşan bir Don Kişot konumuna düşersiniz.
Refleks hiçbir zaman yorulmaz.
Bin kez de onu susturma çabasına girseniz de, engel ortadan kalktığı an tekrar yok etmeye çalıştığınız yerde onu tekrar vazifesi başında bulacaksınız. Eğer Refleks, artık alınamıyorsa adaptasyon-kompansasyon mekanizmasının ne yazık ki aşıldığını ve bu sistemde patolojik sorunun oturmaya başladığının işaretidir.
Sinir sistemi refleks prensiplerine göre çalışmaktadır. Ve bedenimiz ağrı vasıtasıyla bize diyor ki bende problem vardır, bana yardım et. Biz ne yapıyoruz bu yardım isteğini onun ağzına geri tıkıyoruz.
Bugün tıp dünyası bütün sağlık görevlileri ile birlikte sürekli olarak organizma adaptasyon mekanizmalarıyla mücadele etme çabası içindedir. Kimse bedenin sesini dinlemek ve onunla konuşmak istemiyor. Peki neden konuşmak istemiyoruz? Çünkü ya dilini anlamıyoruz ya da konuşma enstrümanımız yoktur.
200 yıldır hastanın belirti, bulgu, şikâyetlerini değerlendirirken hep muayenemizi sakin, oturur, yatar pozisyonda yaparız. Örneğin, hastanın kan basıncını uzun süre dinlendirdikten sonra ölçeriz ve normal buluruz.
Bu yaklaşım doğru değildir.
Yukarıda verilen örneklerde de, hastanın ağrısı, istirahat halinde ortaya çıkmıyor ki. Bunun nedeni şudur; refleksler istirahat halinde ortaya çıkmaz, sadece yük altındayken beden zora girdiğinde bir adaptasyon mekanizması olarak devreye girmektedirler. Hastanın istirahatte ağrısı yoktur, ağrı yük altında ortaya çıkmaktadır.
Oturunca refleks var, ayağa kalkıyor refleks ortadan kalkıyor. Bunu anlarsak çok şey yapmış olacağız.
HEPSİ BU KADAR!