Ne yersek oyuz. Ya da ne yemeksek o muyuz? Kronik hastalıklar ve beslenmenin rolü nedir?
Ne yersek, ağzımıza ne atarsak bizi etkiliyor, doğru ama, yediklerimizi bizim hücrelere hazır lokma haline getiren yardımcı canlıları da unutmayalım: faydalı bakteriler, virüsler, mantarlar, mayalar… Kısacası içimizdeki ekosistem. İçimizde karanlık dehlizlerde yaşayan trilyonlarca küçük canlı var.
Yemeyi seçtiğimiz her şey vücudumuzu ve bağırsaklarımızda yaşayan bakteri topluluğu olan mikrobiyotamızı etkiler.
Sanayi devrimi çevre ile ilişkimizi, yeme davranışlarımızı ve yiyecek seçimlerimizi değiştirdi. Yemeğimizi hazırlama şeklimiz de atalarımızdan sonra çok değişti. Taş fırınlar yerini elektrikli demir fırınlara bırakırken, toprak kaplar metallerle yer değiştirdi. Her geçen gün doğallıktan tabiattan koptuk.
Kronik Hastalıklar ve Beslenme İlişkisi
Yaşam tarzımız, bağırsak bakterilerimizi ve onların genlerini (mikrobiyom) ve sonuçta sağlığımızı etkiler. Son zamanlarda yapılan çalışmalarda araştırmacılar, obezite ve otoimmün hastalıklar gibi kronik hastalıkların sanayileşmiş dünyada beslenme alışkanlıklarımız ile ilişkili olduğunu göstermiştir.
Nature’da yayınlanan bir makalede, Harvard Tıp Okulu’ndan Marsha C. Wibowo ve arkadaşları, atalarımızın bağırsaklarında bulunan bakteri türlerinin genetik bilgilerini yeniden yapılandırdı. Farklı türlere ait 498 genetik profili tanımlayan fosil dışkılarındaki genetik materyali (genom) analiz ettiler.
Fosil Dışkıları
Örnekler, Meksika ve Amerika Birleşik Devletleri’nden 1.000 ila 2.000 yıllık fosil dışkılarından geldi. Araştırmacılar, bakterilerin sınıflandırılmasına müdahale edebilecek her türlü kirleticiyi tespit etmek için örnekleri analiz ettiler. Bu örneklerin sonuçları, sanayileşmiş ve endüstriyel olmayan alanlarda sekiz farklı ülkede mevcut insanların dışkılarıyla karşılaştırıldı.
Fosil dışkılarından elde edilen genetik bilginin %39’unun daha önce hiç tanımlanmamış bakteri türlerine ait olduğunu keşfettiler. Bu, sanayileşmiş yaşamımızın mikrobiyotamızın bileşimini değiştirdiği ve mevcut bağırsaklarımızı atalarımızın bağırsaklarından farklı hale getirdiği anlamına geliyor.
Ayrıca farklı bakteri türlerinin sayısını ve bazı belirli türlerin bolluğunu da analiz ettiler. Şaşırtıcı bir şekilde, atalarımızın mikrobiyomunun, modern sanayileşmemiş ülkelerin dışkılarında bulunan mikrobiyota benzer olduğunu buldular. Bağırsak bakterilerinin çeşitliliğinin çoğu, sanayileşmiş ülkelerden gelen insanlarda kayboldu.
Sanayi devrimi ve şehir hayatı, barsak flora ekosistemine bir darbe indirmişe benziyor.
Antibiyotik Direnci
Gelecekte insanlığı bekleyen en büyük tehlikelerden biri antibiyotik direnci.
Marsha C. Wibowo ve arkadaşları ayrıca sanayileşmiş ülkelerin dışkılarında, sanayileşmemiş ve fosil dışkılara kıyasla, antibiyotiğe dirençli bakterilerin zenginleştiğini buldular. Bu sonuçlar, antibiyotik tüketiminin antibiyotik tedavilerine dirençli bağırsak bakterileri üretebileceğini gösteriyor; bu, bazı ilaçları almaya karar verdiğimizde aklımızda bulundurmamız gereken bir şey.
Atalarımızın beslenme düzenini ve yaşam tarzlarını anlamak, günümüzde uğraşmamız gereken bazı yeni hastalıkların kökenini ortaya çıkarmamıza yardımcı olabilir.
Sonuç; modern hayat, sanayi ve teknoloji ile birlikte birçok güzel şeyi hayatımıza soktu. Artıları getirileri oldu. Ama götürüleri de oluyor. İçimizdeki canlıların çoğunu kaybetmiş durumdayız. Onları geri kazanmak için dost bakterileri mumla arıyoruz…
Wibowo, MC, Yang, Z., Borry, M. et al. (2021). İnsan bağırsağından eski mikrobiyal genomların yeniden yapılandırılması.
Kaynak: Nature